Pascal’ın Büyük Kararı

Blaise Pascal(1623-1662), ölümünden sonra derlenen “Düşünceler“inde, her insanın eninde sonunda girmek zorunda olduğu bir oyundan söz eder.[1] Her oyunda olduğu gibi, bu oyunda da, oyunun sonucunu önceden ön görmek ve oyunun sonucuna göre de kazanmak ya da kaybetmek var. Pascal’a göre “Tanrı vardır.” savının doğruluğu ya da yanlışlığına karar vermek zorunda olan insanoğlunu dört olası sonuç beklemektedir: Sav, gerçekte doğru ya da yanlış;  ve karar, önermenin doğruluğunu kabul ya da red  yönünde olabilir.

Sonsuz kayıp, Pascal’ın üstlenemeyeceği kadar büyük bir tehlike olduğundan, o “Tanrı gerçekte var olmasa da, O’nun varlığına inanır.”  Böylece, kaderle oynamak zorunda olduğu  oyunu, olası iki sonucu  (a) sonsuz kazanç ve (b) sonlu kayıp olan bir konuma indirger. Eğer Pascal’ın kurduğu bu karar oyunu a) veya d) biçiminde sonuçlanırsa, karar verici doğru karar vermiş olacak ve kazançlı çıkacak; aksi durumda yanlış karar vermiş olacak ve kaybedecektir. Ancak akılcı biri, böyle bir önermenin doğruluğuna ya da yanlışlığına olan inancını,  oyun sonucu  kazancının ya da kaybının ne olabileceğini göz önüne alarak belirleyebilir. Pascal da öyle yapar.  Eğer Tanrı varsa  ve O’nun varlığı kabul edilmişse, bu doğru karar, Tanrı’nın kullarına söz verdiği Cennet ile ödüllendirilecek; O’nun varlığı red edilmiş ise, bu yanlış karar, Tanrı’nın kullarına söz verdiği Cehennem ile cezalandırılacaktır. Eğer Tanrı yoksa  ve O’nun varlığı kabul edilmişse, bu yanlış karar sonucu, Tanrı’nın çizdiği sınırlar içinde yaşayan insan bu dünyanın nimetlerinden istediği gibi yararlanamayacak;  O’nun varlığı red edilmiş ise, bu doğru karar sonucu, Tanrı’nın çizdiği sınırlarlara aldırmadan yaşayan insan bu dünyanın nimetlerinden istediği gibi yararlanabilecektir. Pascal’ın bu değerlendirmesine göre, Tanrı’nın varlığını red ya da kabul etmek zorunda olan insanoğlunun kaderle bu oyunu, oyunun olası sonuçlarına göre ilk bakışta sonsuz kayıp ve sonsuz kazanç, ya da, insan ömrü sınırlı olduğuna göre bu dünya nimetlerinden de sınırlı bir yararlanamama ve yararlanma  biçiminde sonlu kayıp ve sonlu kazançla sonuçlanabilir.

Bu düşüncesinden dolayı az daha aforoz ediliyordu Pascal. Papa’ya göre, Pascal’ın bu akıl yürütmesi “İslâmi Tanrı”ya iman etmenin de yolunu açıyordu.[2] Müslümanların Tanrı’sından farklı bir Tanrı’ya inanan Papa haklıydı! Ama Kilise otoritesinin şimdiki sınırları içine çekilmesi, bu akıl yürütme yoluyla “İslâmi Tanrı” inancının yaygınlaşması sonucu olmadı.

Pascal’ın ele aldığı sav teoloji alanına girse de, savın doğru ya da yanlış olduğuna ilişkin karar verirken yürüttüğü akıl, bugün bilimsel savların karara bağlanmasında izlenenle aynıdır. Bu akıl yürütmede en dikkate değer nokta, yanlış karar vermiş ya da doğru karar vermiş olma sonucu karşılaşılacak kayıp veya kazancın ölçülmüş olması ve kararın bu ölçüme dayandırılmasıdır. Ne var ki, Pascal’ın ele aldığı savın karar ortamındaki kayıp ya da kazancın ölçümü, bu gün bilimin temel niteliklerinden biri olan nesnellik koşulunu sağlamaktan uzaktı. Hangi  savların Kilise, hangi savların Üniversite tarafından karara bağlanacağı tartışmaları ve didişmeleri 18.yüzyıl sonlarına kadar sürdü.[3] Ta ki, olgusal dünyaya ilişkin savların karara bağlanmasında karşılaşılabilecek karar hataları  riskinin nesnel bir ölçümünü bilimciler bulana dek. Olasılık adı verilen bu ölçümün temellerini atanlardan biri de yine Pascal oldu ve Kilise ile Üniversite’nin söz sahibi olduğu alanların kesin sınırları çizildi.

 

 

Başvurular

[1] Pascal, Blaise (1623-1662)Pensées, Section III- Of necessity of wager-233. http://www.ccel.org/ccel/pascal/pensees.html

[2] Hacking, Ian(1975) Emergence of Probability,Cambridge University Press.

[3] Grant, Edward (1984) Orta Çağda Fizik Bilimleri, Türkçeleştiren: Aykut Göker, Verso Yayınları.

Bir yorum yapın