Teorik Fizik’in Yöntemi Üzerine

 

Teorik bir sistemin gelişimini gözden geçirirken, teorinin içeriği ile empirik olgunun tümü arasındaki ilişkiye özenle bakalım. Burada bilgimizin birbirinden ayrılmaz iki öğesi arasında sürüp giden çelişkiyle (olguyla akıl karşıtlığı ile) ilgilenmekteyiz.

Antik Yunan’a bilimin beşiği olduğu için saygı duyarız.Bilimin mantıksal bir sistem olarak doğuşuna ilk kez burada tanık olmuştur dünya.Euclid geometrisinden söz ediyorum.Bu sistemde akıl yürütme öyle tam ve kesin ki, ulaşılan her önerme hiçbir şüpheye yer bırakmayan bir doğruluk kazanmakta.Yargı gücünün eriştiği bu parlak başarı kişiye, daha sonraki başarılarına yönelmede güvence kaynağı olmuştur.Euclid’in hayal yetisini tutuşturmadığı hiçbir genç, bilimsel düşünür olmaya kendini aday saymasın!

Ama gerçek dünyanın tümünü kapsayan bir bilim için insanoğlunu ikinci bir temel öğeye, Kepler ve Galileo’nun açtığı yolda gidenlerin ortak nitelikleri olan bir öğeye daha ihtiyaç vardı. Salt mantıksal düşünme bize olgusal dünya hakkında hiçbir şey öğretemez; gerçeğe ilişkin her türlü bilgimiz yaşantı ile başlar onda biter.Salt mantık yoluyla elde edilen önermeler boştur, olgusal içerikten yoksundur. Bunu gördüğü, bilim dünyasının kafasına dank diye vurduğu içindir ki, Galileo’yu modern fiziğin, hatta tümüyle modern bilimin babası sayıyoruz.

Teorik fizikte bir sistemi kavramlar, bu kavramlar için geçerli sayılan temel yasalar ve mantıksal çıkarımla ulaşılan sonuçlar oluşturur. Gözlemlerimize uygun düşmesi gereken önermeler de işte bu sonuçlardır.

Euclid geometrisinin yapısında da aynı şeyi görmekteyiz.Şu farkla ki, burada temel yasalara aksiyomdiyoruz; mantıksal çıkarımla ulaşılan teorilerin de olgusal dünyaya uygun düşmesi söz konusu değildir. Ancak geometriyi, empirik içeriğinden soyutlamaksızın uzaysal ilişkileri dile getiren olgusal türden bir bilim olarak da yorumlayabiliriz.Bu taktirde, geometri ile teorik fiziğin mantıksal türdeşliği sağlanmış olur.

Böylece teorik sistem olarak fizikte katıksız yargı ile deneyimin yerini göstermiş bulunuyoruz.Sistem yapısını yargıya borçludur; empirik içerikle içeriğin olgusal ilişkileri ifadelerini teorinin sonuçlarında bulmaktadır.Tüm sistemin (özellikle kavram ve ilkelerin) değer ve gerekçesi bu ifadelerin olsılığında aranmalıdır.Söz arası söyleyelim, teorik kavram ve ilkeler aklın özgür birer ürünü olmasına karşın, ne aklın niteliğine başvurarak ne de apriori bir biçimde temellendirilebilir.

Sistemin dayandığı kavram ve ilkeler teorik yapının temel taşları olup daha basite indirgenemezler. Her teoride başlıca amaç olgusal içeriğin ifade yeterliğinden vazgeçmeksizin bu temel taşları olabildiğince sadeleştirmek ve en az sayıda tutmaktır.

Bilimsel teoriyi oluşturan kavram ve postulatların kurgusal niteliği ile ilgili bu görüş oldukça yenidir;18’inci, hatta 19’uncu yüzyılda, temel kavram ve ilkelerle, bunların olgulara ilişkin sonuçları arasındaki mesafe pek geniş değildi. Bu mesafe, teoride mantıksal yapı basitleştikçe, yani mantıksal yönden bağımsız olan temel kavram ve ilkelerin sayısı azaldıkça genişlemektedir.

Fizikte ilk teorik sistemin kurucusu Newton bile, teorisinin dayandığı temel kavram ve ilkelerin gözlemsel olgulardan çıkarılabilr olduğu kanısındaydı. “Hipotez kurmuyorum” (hypotheses non fingo) derken, hiç şüphesiz bu görüşünü belirtmek istiyordu

Aslında, onun zamanında, zaman ve uzay kavramı hiçbir güçlük ortaya koymuyordu. Kütle, eylemsizlik ve kuvvet kavramlarıyla bunları birleştiren yasalar düpedüz olgulardan çıkarılmış görünüyordu. Bu temel üzerine kurulan yerçekimi ilişkisinin ve diğer kuvvetlerin de aynı şekilde olgulardan çıkarılabilir olduğunu kabul etmek akla uygun geliyordu.

Gerçi, mutlak durmayı içeren mutlak uzay kavramını ifade biçiminde Newton’un pek rahat olmadığını görüyoruz.Gözlemlerimizde bu kavramı karşılayan hiçbir şey olmadığını sezinliyordu.Ayrıca, uzaktan etkili kuvvet kavramı da onu rahatsız ediyordu. Ne var ki, teorisinin uygulamada gösterdiği büyük başarı onu da, kendisinden sonra gelen fizikçileri de, sistemi oluşturan temel kavram ve ilkelerin kurgusal niteliğini görmekten alıkoymuştu. Günümüze gelinceye kadar fizikçilerin çoğu, tam tersine, temel kavram ve postulatların gözlemsel verilerden mantıksal yoldan “soyutlanarak” elde edildiği üzerinde ısrarlıydılar.Onlar için bu kavram ve ilkelerin olgulardan bağımsız, birer düşünsel ürün olduğu akla bile gelmezdi.Bu anlayışın yanlışlığı açıkça, ancak genel relativite teorisinin ortaya çıkmasıyla anlaşılmıştır. Nitekim bu teori, Newton’unkinden değişik temellere dayanarak daha çok sayıda olguların, daha tam ve doyurucu bir biçimde ele alınabileceğini göstermiştir.İki teoriden birinin veya ötekinin üstünlüğü sorununu bir yana bırakarak, teorik ilkelerin kurgusal niteliklerini vurgulayan bir noktayı belirtmekle yetinebiliriz; bu da birbirinden temelde farklı iki ilkenin aynı olgu grubunu açıklayabilmesidir.Bu da gösteriyor ki, bu ilkeler olgulardan bağımsız kurgular olup, olgulardan mantıksal olarak çıkarılması olanaksızdır.

Teorik fiziğin bu aksiyomatik temeli, gerçekten olgulardan bağımsız olarak aklımızın yarattığı bir şeyse, o zaman gerçeğe ulaşma umudunu taşıyabilir miyiz?

Daha kötüsü, gerçek dediğimiz şeyin hayalimizin ötesinde bir varlığı var mıdır?… Bana sorarsanız, bizi doğruya götürecek bir yolun olduğunu ve onu bulabileceğimizi tereddütsüz söyleyebilirim.Bugüne kadarki deneylerimiz doğanın, düşünebileceğimiz en basit matematiksel kavramlarla ifade olanağı bulduğunu göstermektedir. Salt matematiksel yollardan doğayı anlamamızı sağlayan kavramlara ve bu kavramları birbirine bağlayan yasalara ulaşabileceğimiz inancındayım.Gözlem verilerimiz bize uygun matematiksel kavramların sezgisini verebilir belki; fakat onlara hiçbir şekilde mantıksal zorunluluk kazandırmaz.Hiç şüphe yok ki, matematiksel teorilerin uygulamadaki yararının biricik ölçütü deneylerimizdir. Ancak yaratıcı ilkeyi deneylerde değil, matematikte arayacağız. Bu nedenle,geçmiş çağlarda özlendiği gibi, ben de salt düşünce ile gerçeği kavrayabileceğimizi sanıyorum.


Einstein, A.()  Essays in Science, s.12-21’den kısaltmalarla çevrilmiştir.(C.Y.)

Updated on 18 Mayıs 2019