İstatistik kuramında uzmanlık bilgisi kendi başına başarılı danışmanlık için yeterli değildir. İstatistik kuramı, sınamaların ve sorgulamaların güvenilir karşılaştırılmasında temel olsa da, yalnızca verileri kullanacak olanların belirleyebileceği
- sınanacak savlar,
- tahmin edilecek ölçümöteler,
- ölçülecek değişkenler,
- değişkenler arasındaki doğal nedensel ilişkiler
gibi bir çok konuda kendi başına fikir üretemez.
Ancak, sonuçların istatistiksel güvenirliği için, sorgulama ya da deney tasarımının istatistikçinin üstesinden gelebileceği kuramsal bir model seçebilmesi ve istatistikçiye, danışanın olgusunu sunduktan sonra neden istatistiksel bilgi gereksinimi olduğunu ve çalışma sonuçlarının nasıl kullanılabileceğini açıklaması üzerine, seçilen modelin fiziksel koşullarını ayarlamak için istatistik kuramı gereklidir.[2]
İstatistik eğitim ve öğretimindeki kuram ve uygulama arasındaki geri beslemenin kapalı bir döngü olması gerektiğini, aksi durumda her hangi bir nedenle bu döngünün açık olmasının bilimsel gelişme yollarını tıkayacak, uygulama ya da kuramda içine saplanıp kalınan olumsuz bir süreç oluşturacağını belirten Box(1976), bu durumu kitapahçılığı ve matematikçilik olarak adlandırıyor.
İlkinin belirtileri, araştırmanın gerçek amaçları ya da zoraki yöntemlerin gerektirdiği varsayımların ilintisi üzerinde yeterince düşünmeden, tüm sorunları bir veya iki alışılmış tekniğin kalıpları içine zorla sıkıştırma eğilimidir. Sonrakine ilişkin olarak, Fisher’in matematikçilere karşı açıkça ikili tutumu sık sık dile getirilmiş, şaşkınlık ve kızgınlık nedeni olmuştur. Matematiğin kullanımında bizzat kendisi bir sanatçıydı ve istatistikçiler için matematik eğitiminin önemini – daha fazla matematik bilmenin iyi bir istatistikçi olmak için daha fazla potansiyel demek olduğunu vurgulamıştır. Öyleyse kimi zaman matematikçilere neden öyle önem vermezmiş gibi göründü? Sanırım yanıt, onun asıl hedefinin “matematikçilik” olmasıydı. Burada ilk kez söylenen sözcüğün ayrımı yapılmalıdır.
Matematikçilik, uygulamaya nadiren yer verdiğinden, sorunları çözmek yerine onları yeniden tanımlama eğilimi olan, kuramın salt kuram için geliştirilmesi olarak tanımlanır. Tipik biçimde, uzun süre önce gözden kaybedilmiş, ancak bir zamanlar bilimsel bağlantısı olan istatistiksel bir problem vardır. Bilimsel konunun dışında olmanın cezası, doğal olarak bilim topluluğunun istatistikçinin çalışmasını tanımamasıdır. Ancak bu toplulukla ilişkisi olmayan istatistikçinin bundan haberi bile olmaz. Bazen matematikçiliğin gerçek bir zararının olmadığı ileri sürülür. Bir zamanlar konuya ilişkin bir problemle oynayan ve asla yararlılığın tehlikeli sınamasından geçirilmeyen çözümler öneren bir grup kişi gayet mutlu tutulabilir. Toplantılarda birbirlerine makale okumaktan hoşlanırlar ve genellikle kimseyi incitmezler. Ancak, geçmişin bir döneminde iyi kullanılabilecekken boşa harcanan bu değerli yetenekler için elbette üzüntü duymalıyız. Dahası, matematikçiliğin zararsız olmadığı yolunda pek de hoş olmayan kanıtlar vardır. Sosyoloji, psikoloji, eğitim, ve hatta üzülerek belirteyim ki, mühendislik gibi alanlarda, kendileri istatistikçi olmayan araştırmacılar kimi zaman matematikçiliği ciddiye almaktadırlar. Anlamadıklarıyla korkutulup kalmış olarak, yanlış biçimde kendi ortak duyularına güvenmezler ve bilimsel deneyimden yoksun matematikçiler tarafından geliştirilen uygun olmayan yöntemleri benimserler.
Matematikçiliğin çok daha ciddi bir sonucu da, istatistikçilerin eğitimine ilişkindir. Son zamanlarda, istatistikçiden pek fazla şey beklenmeyen bir dönemden geçmekteyiz. Büyük miktarda araştırma parasının bulunduğu ve istatistik öğretmeninin en büyük amacının bir başka istatistik öğretmeni olacak bir öğrenci yetiştirmek olduğu garip bir durum yaşandı. Böylece, ard arda konuyla ilgili herhangi bir uygulama bilgisi olmayan öğretmen nesilleri üretildi. Şimdi hemen her üniversitede istatistik bölümü bulunsa da, gerçek sorunlarla uğraşacak ciddi boyutta usta istatistikçi açığı sürmektedir.