Giriş
F.C.S. Schiller İspat Mantığı ile Buluş Mantığını birbirinden ayırıyordu. Bu ayırımın ne demek olduğu Schiller de dahil hiç kimse için açık değildi. O belki de mantıkçıların bilimsel düşünmeyi bir yana itip sadece tasımsal çıkarımlar üzerindeki kılı kırk yaran çabalarından şikayetçiydi. Yaşasaydı, uğraşlarını indüktif çıkarılma “hipotetik-dedüktif metod” üzerinde toplayan günümüz felsefecilerinden yakınmayacaktı, herhalde. Onun “Buluş Mantığı” dediği şey bu hipotetik-dedüktif metod (kısaca “H-D metodu)’tan pek farklı değildi. Osya, ben H-D metodunun doğa bilimlerindeki gerçek buluşla bir ilişkisi olduğunu sanmıyorum.
Tarih boyunca felsefeciler çabalarını Buluş Mantığından çok İspat Mantığı (yani dedüktif mantık) üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Buluş Mantığı diye yaptıkları da aslında bir tür ispatlama ya da doğrulama olmaktan pek ileri geçmiyordu. Örnek olarak, indüktif düşünme, olasılık ve teori kurma ilkelerine ilişkin çözümlemelerini gösterebiliriz. Bilim mantıkçıları, ileri sürülmüş bir hipotezin nasıl doğrulanabileceğini gösterme çabasındaydılar. Bir hipoteze ulaşmada ne gibi zihinsel işlemlerden geçildiği konusunda ise dişe gelir bir şey söylemiyorlardı. Sadece iki istisnası var bunun: Aristoteles ve Peirce. Bu ikisi için, hipotez kurmanın da kendine özgü, Peirce’nin “retrodüksiyon” dediği, bir mantığı olabilirdi. Bir kimsenin hipotezini ileri sürürken iyi ya da kötü, bir takım nedenleri vardır herhalde. Bu nedenler, o hipotezi benimsemeye bizi götüren nedenlerle bazı hallerde aynı olmayabilir. Bu demek değildir ki, kişinin hipoteze ulaşma nedenleriyle o hipoteze doğru sayma nedenleri hiçbir zaman özdeş olmaz.
Ne Aristoteles ne de Peirce, Buluş Mantığından söz ederken, bilim adamlarına buluşlarını nasıl yapacaklarını gösteren bir rehber hazırladıkları iddiasında değillerdi. Öyle bir rehber söz konusu olamaz. Öte yandan onların sözünü ettiği şey buluşun psikolojisi veya sosyolojisi ile de ilgili değildir. Bu tür tartışmalara da rastlamaktayız, ancak bunlar mantık dışında tartışmalardır. Aristoteles ile Peirce’in tartışma alanı mantıktır. Onlar bir hipotezin ortaya çıktığında iş gören düşünce türünün nitelikleri üzerinde duruyorlardı. Ben de bunu yapmak istiyorum.
I
- İşe iki tür nedeni,
(1) H gibi bir hipotezin oluşumuna yol açan nedenlerle
(2) H’yi doğru kabul etmemize bizi götüren nedenleri
ayırt etmekle başlıyorum.
Bazı felsefeciler için bu ikisi arasında, mantıksal bir fark yoktur. Bunu tartışmadan önce, ayrımı en keskin çizgileriyle göstermeye çalışalım.
H’yi kabule götüren nedenler nedir? Bunlar H’yi doğru saymamıza gerekce sağlayan nedenlerdir. Oysa H’nin doğuşuna, hatta formüle edilmesine yol açan nedenler, H’yi doğru saymamız için gerekli nedenlerle bir olmayabilir. Bizi bir hipoteze ulaştıran onu akla yakın bir tahmin yapan nedenlerdir. Hiç kimse herhalde H’yi doğru kabul etme kararını verdiren nedenlere, H’yi akla yakın bir tahmin saydıran nedenler arasında bazı ayrılıkların olduğunu inkar etmez. Ancak sorun, bu ayrılıkların gerçekten mantıksal mı yoksa sadece psikolojik veya sosyolojik mi olduğudur.
Şimdi, yinelenen gözlemlerimiz H’yi destekliyor. H’den çıkan sonuçlar öndeyi olarak doğrulanıyor ve H üzerindeki işlemler yeni birtakım olgular ortaya çıkarıyorsa H’yi doğru kabul ederiz. Hipotezimiz eğer yerleşmiş bir teoriye uygun düşüyor veya ondan mantıksal olarak çıkarılabiliyorsa gene onu doğru kabul edebiliriz.
Oysa;H’yi akla yakın bir tahmin olarak görmek için bu koşullardan hiçbirine gerek yoktur. Gerçi, bazen tüm A’ların B olduğunu öne sürme nedenlerimiz, tüm A’ların B olduğunu doğru kabul etmemiz gibi gözlenen A’ların hep B olduğuna dayanabilir.Ne var ki, her zaman böyle değildir. Örneğin Kepler, Mars’ın yörüngesini eliptik biçimde olduğu düşüncesi kafasında doğmadan önce, eliptik yörünge hipotezini sonunda doğru saydıran tüm nedenlerini ortaya koyamazdı.
Kepler’e hipotezinin akla yakınlığını gösteren düşünceler ise şunlar olabilirdi:
- H, bildiğimiz p1,p2….vb olguları içerir nitelikte görünüyor mu?
- H, p1, p2 … vb olguları açıklayıcı nitelikte görünüyor mu?
Bu tür soruların hiç şüphesiz Kepler’in eliptik yörünge düşüncesinin ilk ifadesinde yeri olmuştur. Kaldı ki, bunların akla yakınlığı olumsuz bir yönden, H’ye başka değerler (örneğin, Mars’ın yüksek hızının renginden ileri geldiği veya Jüpiter’in uydularının eğilimi buna nedendir…. gibi) vererek de gösterilebilir.
Kepler’e bu tür olasılıklar, ne bilinen olguları içerici ne de açıklayıcı görünecekti. Bunları akla yakın bulmak şöyle dursun, tam tersine reddetmek için nedenler bulacaktı Kepler.
- B. Görüşümü herkesin paylaşacağını sanmıyorum. H’yi ileri sürme ile H’yi doğru kabul etme nedenlerini ayırt etmemi yüzeysel ya da yapma bulacaklardır bazı felsefeciler. Onlara göre, bir hipotezi olguları sanki içeriyor ve açıklıyormuş gibi gösteren psikolojik etkenler olabilir. Örneğin, Ptolemy de, kendisinden önce gelen Aristarchus, sonra gelen Copernicus (Kopernik) kadar güneş merkezli sistemin yer merkezli sistemden teorik yönden daha basit, teknik yönden daha kullanışlı olduğunu biliyordu. Ama, diyor eleştiricilerim, psikolojik, sosyolojik ve tarihsel nedenlerle güneş merkezli sistem Ptolemy’ye, sanki stellar paralax’ın yokluğunu açıklama şöyle dursun içeremez gibi görünüyordu. Oysa, bu sistem Copernicus’a sözü geçen olayı açıklayabilirmiş gibi görünüyordu. Demek ki sorun mantıksal değildir. Bilim adamları hipotezi ileri sürerken (tahmin, sezgi, içe doğuşun ötesinde ifade edip ileri sürerken) birtakım nedenlere dayanıyorlarsa, bu nedenler hipotezi doğru saymaya götüren nedenlerin ta kendisidir. Öyle ki, Ptolemy’nin güneş merkezli sistemi reddetmesinde stellar parallax’ın yokluğunu psikolojik bir etkenden fazla bir şey sayarak, bu şey, onun bu sistemi yanlış saymaya götüren nedenle aynıdır. Tersine, onu yer merkezli sistemi oluşturmaya iten neden (yani stellar parallax’ın yokluğu)[1], o sistemi doğru kabul etmesinin nedeniydi. Bunun gibi, Kepler’in Mars’ın rengini ya da Jüpiter’in uydularını bu gezegenin ivmeli hareketinden sorumlu saymama nedenleri ile, eliptik yörünge hipotezine indüktif destek sağlayan ve sonunda bu hipotezi doğru kabul etmesine yol açan nedenleri farksızdır.
Benim hipotez oluşturma ile hipotez doğrulamada dayanılan nedenlerin bir olmadığı görüşüme karşı yapılacak itirazı şöyle özetleyebiliriz: bir hipotezi ileri sürmenin tek nedeni, o hipotezi doğru kabul etmeye bizi yönelten nedendir. Temelde ikisi de, hipotezin doğrulanmasında kullanılan kanıtlardır. Hanson’ın yaptığı ayırım aslında psikolojik, sosyolojik veya tarihsel nitelikte olup mantıksal bir değer taşımamaktadır.
Ayırımıma karşı çıkanlar gene Kepler’den örnek getirebilirler. Hiçbir bilim tarihçisi, gezegenlerin düzgün çembersel hareket teorisini 1600’den önce astronomi düşüncesi üzerindeki büyük etkisini yadsıyamaz. 1591’de genç Kepler bile, çembersel hareket teorisine uymuyor diye bir hipotezini terk etmekten geri kalmaz. Psikolojik yönden başka bir teoriye olanak yok gibiydi. Ancak Kepler’i sonunda Mars’ın eliptik yörünge çizdiği düşüncesine götüren nedenler, onun bu düşünceyi astronomik bir gerçek kabul etmesinin nedenleriyle aynıdır. Ona bu düşünceyi ilk veren şey, Mars’ın gözlenen uzaklıkları, hızları, güneşe göre en yakın ve en uzak konumları ile eski teoriyi bağdaştırma olanaksızlığı olmuştur. Gezegenin düzgün çembersel hareket etmediği düşüncesine onu götüren nedenler bunlardı; bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlayan daha sonraki yüzlerce gözleme karşın bu ilk nedenlerin doğrulayıcı kanıtlar arasında yer aldığını görmekteyiz. Öyle ise, bu nedenleri sadece hipoteze götürücü nitelikte saymak yanlıştır.
İtirazı en güçlü biçimiyle ortaya koymaya çalıştım. Şimdi önünüze sereceğim düşünce bu itirazı çürütmezse, kendimi girişimimde başarısız sayacağım.
- Ben hiç değilse bazı durumlarda bizi bu hipoteze götüren nedenlerle, o hipotezi doğru kabul etme nedenlerinin mantıksal olarak farklı olabileceğine inanıyorum. Kepler De Motibus Stellae Matris adlı yapıtını yayımladığında, Mars’ın yörüngesinin elips olduğunu kesinlikle saptamıştı. 1619’da çıkan Harmonices Mundi yapıtında ise bu hipotezini tüm gezegenler için genelleştirir. Bu genellemeye H’ diyelim.
Kepler’i bu genellemeyi (yani H’yi) oluşturup ileri sürmeye götüren nedenler pek çoktu: ancak bir tanesi şu olmalıydı herhalde: Mars’ın yörüngesinin elips olduğu hipotezi (yani H)’yi doğru sayması. Eudoxus’tan beri Mars’a hareketleri yönünden tipik bir gezegen gözüyle bakılmıştır. Bir bakıma bu doğrudur; Mars’ın dinamik özelliklerini diğer gezegenlerde de bulmaktayız. Mars eliptik bir görünge çiziyorsa, Merkür, Venüs, Jüpiter ve Statürn’ün de onun gibi eliptik yörünge çizdiklerini düşünmek yerinde idi; başka bir deyişle, H’yi oluşturma, geliştirme ve ileri sürme akla yakındı.
Ne var ki, bu nedenler H’nin doğruluğunu kanıtlayıcı değildi. H’yi oluşturup ileri sürmeye yol açan şey bir analojik akıl yürütmeye dayanıyordu: (Mars’da x gibi bir özellik var; Mars tipik bir gezegendir; öyle ise diğer gezegenlerde de x’i bulabiliriz.) Bir hipotezi analojiler değil, ancak gözlemler doğrulayabilir. Bunda H-D görüşü haklıdır. H’yi temellendirmek için diğer gezegenlerin konumlarını gözlemeye, bu konumların her birinin, denklemleri bir elipsin denklemine uyan bir eğri ile gösterilmesine ihtiyaç vardır. Bu yapıldığından H’yi doğru sayabiliriz. Fakat H’ye ulaşılmadan bu yapılamazdı, yapılması da beklenemezdi. Üstelik bu farklı (Reichenbach ve Braitwaite gibi filozofların göstermeye çalıştıkları gibi) psikolojik olarak nitelemek de doğru değildir. Mantık yönünden, Kepler’in H’yi öne sürmesinde kullandığı analojik nedenlere diyecek yok. Ancak, gene mantık yönünden, H’nin doğruluğunu temellendirmede bunlar yeterli değildi. Nitekim temellendirme ancak yıllarca sonra yapılabilmiştir. Unutmamalı ki, “A, H için iyi bir nedendir.” önermesi doğruysa, bu doğruluk, nedenler indüktif yoldan doğru olsa bile, mantıksaldır. Oysa, “H için Jones’in iyi nedenleri var,” der ve dediğin doğru ise, budoğruluk olgusaldır. Çünkü Jones’ın H için başka nedenleri de olabilirdi. İki önerme farklıdır. Bir nedenin iyi olması, ya da iyi olmaması mantıksal bir sorundur; çözümü için gözleme başvurmaya gerek yoktur. H’yi ileri sürmek için A’nın iyi bir neden olup olmadığını saptamak salt mantıksal bir araştırma işidir.
Görünen o ki, bir hipotezi akla yakın bulup ortaya atmaya bizi götüren nedenlerle, o hipotezi doğrulayan nedenler arasındaki fark, “psikolojik” olmaktan daha fazla bir şeydir. Analojiye dayanan akıl yürütme ile gözleme dayanan akıl yürütmeyi düşünelim. Kepler başlangıçta analojiden yola çıkmıştı. Akla yakın bir hipotezin oluşumuna başka nedenler de yol açabilir. Örneğin, denklem veya argümanlarda bir tek formel yapı veya simetri sezinlemek; Clerk Maxwel ile Einstein’ın buluşlarında bu özelliği bulmaktayız. Kişi, otoriteye bile başvurarak akla yakın düşünebilir. Kepler’in asistanı, Bertsch’ın H’yi ileri sürmek için iyi bir nedeni vardı. Bu da Kepler’in de H’yi ileri sürmüş olmasıydı. Kişinin öznel özelliklerinden kaynaklansa bile bir hipotez akla yakın olabilir. Matematikçiler arasında en titizleri bile çoğu kez kendi logaritma tablolarını düzenlemez. Ancak bütün bunlar, H’yi doğrulayıcı nitelikte nedenler değildir. Farkın sandığımızdan da ilerde türsel bir fark olduğunu belirtmek için çözümlememizi sürdürelim.
Gözlemlediğimiz A’ların B olması bizi, “Tüm A’ların B olduğu”na götürebilir. Buradaki akıl yürütme ile analojiye (örneğin, x ile y’nin p,q … gibi ortak özellikleri var, x’in ayrıca r gibi bir özelliği daha varsa, buna bakarak y’de de r’nin olabileceğini düşünmek) dayanan akıl yürütme apayrı düşünme biçimlerini temsil eder. Denklemlerde simetri bulma veya sezinlemedeki akıl yürütme ise bu ikisinden farklı olmalı. Gene bütün bunlar, A’ların B olduğuna yetkililer inanıyor diye, “Tüm A’lar B’dir” genellemesini ileri sürmeden farklıdır. Örneğin, mikrobiyologların atom hipotezini yetkili fizikçilere dayanarak kabul etmeleri bu türdendir. Şüphesiz onlar aynı hipotezi kabul etmede, Brown hareketi veya yarı geçirimli dokuların özellikleri gibi olgulara da dayanabilirlerdi.
Sonuç
Hipotez oluşturmaya bizi götüren nedenleri, hipotezi doğru kabul etme nedenlerinden ayırdım. Bazı hallerde ikisi özdeştir; bazı hallerde de ikisi tür olarak ayrıdır. Aslında hipotez oluşturmada
- analojik düşünme,
- simetri arama ve
- yetkiliye başvurma
gibi yollara, değişik tür gözüyle bakabiliriz. Ama bunlar, hipotez doğrulamada izlenen indüktif düşünme biçiminden tümüyle ayrıdır.
Şöyle bir itirazla karşılaşabiliriz: “Analojiye, simetriye ve yetkiliye başvurma yollarına gidiyorsak, bu, bazı hallerde bu tür düşünme biçimlerine olan indüktif güven duygumuzdan ileri gelir.”
Buna diyeceğim yok. Ne var ki, ben burada bu tür düşünme biçimlerine olan inancımızın kaynağını tartışmıyorum. Beni sadece onların mantığı ilgilendirmektedir. Analojiye, simetriye, ya da yetkiliye başvurmaya dayalı bir öncülden sonuca giderken mantık yönünden değişik çıkarımlar kullanırız. Birtakım tikel gözlemlerden bir genellemeye gitme demek olan indüksiyon ise bunlardan büsbütün ayrı bir mantık içerir. Ayrılığın sözde kalmadığını göstermek için, değişik çıkarımlarla ulaşılan sonuçların nasıl doğrulanabileceklerine bakmamız yeter. Örneğin, tikel gözlemlerden indüksiyonla ulaşılan “Tüm A’lar B’dir” sonucunu kuşkuyla karşılayan biri ya indüksiyonun geçerliliğine, ya da öncüldeki tikel gözlemlerin doğruluğuna inanmıyor demektir. Oysa çıkarımın analojiye ya da biçimsel simetri sezinlemesine dayandığı hallerde kuşku daha başka noktalara yönelik olur.
Bir başka itiraz da şu olabilir: “Bir hipoteze bizi götüren neden ister analojik olsun, ister simetri arayışından kaynaklansın, isterse yetkiliye başvurma olsun, sonunda bir nedendir, hipotez indüktif yoldan doğrulanmış olsa bile bu niteliğini yitirmez. Başka bir deyişle, bu neden hipotezin ortaya çıkmasına yaradığı kadar, doğrulanmasında da geçerlidir.”
Buna da bir diyeceğim yok. Ne var ki, bir hipotezin oluşumunda yer alan düşünme biçimleri kendi başlarına o hipotezin doğrulanmasını sağlayıcı olmaktan uzaktırlar. Oysa indüktif çıkarım türü bunu sağlamaya yeterlidir. Öyle ise iki türü bir tutamayız. Diğer çıkarım biçimleri bize bir hipotezi akla yakın gösterebilir; hipotezi doğrulamamız ise ancak indüktif çıkarımla olanak kazanır.
Hanson, N.R.( ) Journal of Philosophy, Vol LV:No:25, December, 1958. İki ana bölümden oluşan metnin yalnız birinci bölümü çevrilerek alınmıştır. (C.Y.)
[1] “Stellar parallax” astronomide bir terim olup, şöyle tanımlanabilir: Bir yıldızın, dünyadaki gözlemcinin konumundaki değişiklikten ileri gelen, yönündeki fark, ya da, konumundaki kayma.(Çeviren)